26 Kasım 2013 Salı

Federal Devlet, Konfederal Devlet, Başkanlık Sistemi

Federal Devlet neyin nesidir? Başkanlık sistemi gelecek mi, gelirse neler olabilir?
Gündemden düştü mü Başkanlık sistemi, düştü gibi gözüküyor mu yoksa?

Artık hepimizin bildiği gibi bazı şeyler yavaş yavaş, medya  yoluyla empoze edilerek ve magazin&eğlence ve dizilerle uyutularak yapılıyor.
Mesela şimdi çıkıp sorsam Türkiye'de sivillere yönelik yapılmış son 3 büyük saldırı hangisidir diye bir çoğunuz buna cevap veremez. Hepimiz Hatay saldırısını hatırlarız ama bir öncekini hatırlayan olmayacaktır. Olsa bile ''bir kaç Mehmet'' hatırlar.
Kimseyi küçümsemek amaçla söylemiyorum, yaşadığınız hayat buna el vermiyor sadece, neye el vermiyor? Hatırlamanıza.
Gelelim konumuza.

Federal Devletin temelleri yaklaşık 6-7 yıldır Türkiye'de atılmaktadır.
Küresel güçler dünyaya bu sistemi dayatmaktadır ve bu sistemi kabul etmek içinde tabi ki altyapının hazırlanması gerekmektedir.
AK Parti ile birlikte Türkiye'de bu alt yapı hazırlandı.
En basitinden geçen yıl değiştirilen yeni belediye yasasını örnek olarak verebiliriz.
Trabzon'da Başbakan Erdoğan'ın ''Başkan Erdoğan'' pankartları ve afişleri ile karşılanması tabi ki halkın kendi iradesi ile olmuş bir şey değildi.
Her şey ama her şey planlı ve programlı bir şekilde ilerliyor. Onlarca örnek sıralayabilirim burada fakat o kadar vaktim yok.
Neyse, federal devlete gelelim.

''Federasyon, coğrafî yapılarına göre oluşmuş birden fazla devletin kendi istekleriyle bir araya gelerek dışarıya karşı tek bir siyasal güç olarak görülmeleri ve bu amaçla kurdukları örgütün, kendisini oluşturan devletlerin üzerinde olması; iç işlerinde ise, gene aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmaları ile oluşan topluluk.

Federal devlet bu anlamda iç yapıları itibariyle özerk olan devletlerin (federe devlet) oluşturduğu siyasi bir birliktir. Federe devletlerin her biri kendi ülkesine, anayasasına sahip iken diğer devletlerle olan ilişkilerin düzenlenmesinde yetki federal devlete aittir. Bununla birlikte federe devletlerin içinde kendi yasama, yürütme ve yargı organları da vardır.'' Wikipedia'da kısaca durumu bu şekilde anlatmış.

Birden çok devletin bir araya gelmesiyle oluşan devlet türüdür de diyebiliriz.
Federasyon veya konfederasyon olarak iki gruba ayrılıyor.
Bu bunları açıklamak biraz uzun sürer ama kısacası;
Federasyonlar (federal devletler), iç  egemenliklerini korumakla birlikte, dış egemenlikleri bakımından tek bir devlet gibi davranan devletlerin bir araya gelmesiyle kurulurlar. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki her federal devletin kendine özgü yapısı olabilir. Federe devletlerle federasyon arasındaki ilişkiler, yetki paylaşımı farklı özellikler gösterebilir. Amerika Birleşik Devletleri, Federal Almanya, İsviçre federal devlet yapısının tanınmış örnekleridir diyebiliriz.
Konfederasyon ise üye devletlerin uluslararası egemenliklerine müdahale etmeyen; örneğin savunma gibi bazı sınırlı konularda ve alanlarda ortak herakat eden devletler topluluğudur. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra oluşturulan Bağımsız Devletler Topluluğu bir konfederasyon örneğidir.
Mesela; 4-5 yıl önce ayrılan Sırbistan ve Karadağ federal devletti.

Yeşil alan; Federal Devletler
Mavi alan; Üniter Devletler.
20-30 yıl sonra daha da yeşerecek bu harita.
Mısır, Libya, Türkiye, Tunus, Afganistan vs yeşerebilir mesela.

Dünya genelinde Temmuz 2011 itibariyle 28 adet federal devlet vardır.
Bunlardan bazıları;
ABD
Almanya
Arjantin
Avustralya
Avusturya
Belçika
Birleşik Arap Emirlikleri
Bosna Hersek
Brezilya
Çin Halk Cumhuriyeti
Etiyopya
Hindistan
Güney Afrika Cumhuriyeti
Irak
İspanya
İsviçre
Kanada

ABD'nin Irak'ı işgali neticesinde Irak'ın kuzeyinde oluşturulmuş ABD destekli özerk yapı yakında bağımsızlığı ilan edecek ve ilk tanıyan ülkeler ABD, İsrail, Türkiye olacak böyle giderse. Ayrıca BM tarafından da tanınacaktır.
Sonraki yıllarda NATO'ya da girerler. NATO'ya girmiş olmasının ne manaya gireceğini de bilen bilir zaten.
Bilmeyenler için; NATO üyesi bir devlete dışarıdan saldırı geldiği zaman bütün NATO üyeleri bir olur ve o saldırıya uğrayan ülkeye yardım eder.
Yani; Kürdistan'a ne bizim saldırma ihtimalimiz olur çünkü NATO'ya alınacaktır koruma amaçlı. nede bir NATO üyesi diğer NATO üyesine saldırabilir. Tarihte örneği var mı bilmiyorum, bu konuda bir araştırma yapmış değilim.

Güya Barzani'li ''Kürdistan'' ile Türkiye kardeş ülke olacak.
Kuzey Irak'tan petrol gelecek, şu kadar para akacak, ekonomiye şu kadar etkisi olacak mavalları ile uyumaya devam, durmak yok hemde.
Senaryolardan bazıları ve görünen tehlikeler bunlardır.

Türkiye ya yok olacak ya da büyüyerek yoluna devam edecek. Bundan daha küçük bir TÜRKİYE hayal edilemez.

6 Kasım 2013 Çarşamba

Fatih Sultan Mehmet Han Gelse Ve...

Bir şey soracağım.
Sormalıyım çünkü, içim rahat etmiyor.
Sen kendi kendine cevap ver, cevabını ben bilmesem de olur.
Fatih Sultan Mehmet Han olsaydı acaba İstanbul'un Fethinin kutlanmasına ne derdi?
Bana göre çok saçma, gereksiz, ayıp bi kere ayıp.
Fatih olsa bence utanırdı.
Bunu kutlamak demek ''Nasıl aldık ama lan İstanbul'u hahaha!'' bunun anlamı budur kısaca.
Başka hiç bir anlamı yok. Buna tenezzül etmeye gerek bile yok.
2013-1453=560
Yahu 560 yıl olmuş. İstanbul zaten bizim.
Galatasaray her yıl UEFA kupasını aldığını kutlasa Arena'da nasıl olur?
Saçma olur.
Biz İstanbul'u aldığımızı artık unutmalıyız.
Hele ki o boğaz köprüsünün meyhane tarzı ışıklarından Fatih utanır yerin dibine girerdi.

Ashabı Keyf'deki gibi çıkıp gelse yahu biri, Fatih olsun, Kanuni olsun yada bir sahabe hiç fark etmez.
Naparız ki?
İnanır mıyız onlara?
Cebinde de 600 yıllık yada 1300 yıllık bir para olsa, olsa ve inansak.
Dese ki bize ''yazıklar olsun size!' ''Biz burayı gâvurlardan almıştık, siz şimdi gâvur gibi yaşıyorsunuz!'' dese ne yaparız söyle hele?
Rahat mı vicdanın?

Neymiş efendim ''kız erkek aynı evde...'' bilmem ne falan filan...
Millet fotoğraf paylaşıyor, görüyorum.
Gevur gibi yaşıyorlar ve bununlar gurur duyuyorlar ve bu fotoğrafları paylaşıyorlar.
Düşün ki kızın/oğlun başka bir kızla/oğlanla evde.
Utanmıyorsan,'' tamam ya ne olacak amk sende... en fazla ...ker yani diyorsan'' tamam demiyorum bişey.

Bu işi ancak aileler çözebilir.
Devlet mi çözmek istiyor?
Zina niye serbest o zaman diye sorarlar ama adama...
AB'ye uymak için zinayı suç olmaktan çıkartan kim?
Ne olacak bu memleketin hali?
RTÜK hala devam ediyor yavşakça yayınlara, aile yapısını bozan o saçma sapan dizilere ve yarışmalara.
Nereye gidiyoruz?
Biz kimdik, biz ne olduk?
Neyiz lan biz, kimiz biz? Azıcık düşünün şunu artık!

30 Ekim 2013 Çarşamba

Bu yasa beni yasa boğuyor!

Türk olmayan birinin benim dediklerimi anlamayacağını bilerek yazıyorum bu yazıyı.
Yani Türk değilsen bu yazıyı okumasan da olur.



Nerelerden geldik bu günlere?
Yeni Anayasa tartışmaları yapılıyor bir kaç yıldır bildiğin gibi peki bu anayasada neler olacak?
Demokratikleşme paketi zırvası ile zaten kibrit suyu döktüler bu memleketin dibine fakat örtüyle örttüler.
Şuan içinde bulunduğumuz durumda herkes memnun gözüküyor değil mi?
Şikayetçi olup bağıran çağıran din adamı yok, hakikat ehli nerede bu memlekette, şeriati yaşayan ve savunanlar nerede, marifet sahipleri nerede, tarikat ehli nerede?
Hiç mi kimsenin canı yanmıyor, hiç mi kimsenin yüreği sızlamıyor?
Bakın, 10 Nisan 1928 tarihinde yapılan değişiklikle Anayasa’nın 2 maddesinde yer alan “Türkiye Devleti’nin dini İslâm’dır” hükmü çıkarılmıştı.
Ayrıca milletvekillerinin yeminlerindeki vallahi kelimesi “namusum üzerine söz veririm” ifadesiyle değiştirilmişti. Yine Meclisin görevleri arasında yer alan “ahkam-ı şer’iye’nin tenfizi” (dinsel hükümlerin yerine getirilmesi) hükmü anayasadan çıkartılmıştı.

1937 yılında da Laiklik saçmalığı Anayasamıza giriyor.
Laiklik saçmalığı, 5 şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” Anayasanın 2. maddesine dahil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtiliyor.

Laik kelimesi Yunanca laos ismi ve laikos sıfatından gelmektedir.
Latincesi laicus’tur. Laos: halk, kalabalık, kitle demektir ve zıddı kleros’tur. Laikos: halka ait, ruhban olmayan demektir. Laicus: dinsel olmayan demektir.
Diyanet işlerinin Mustafa Kemal'in emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulduğunu biliyor muydunuz?

Mevcut Anayasamız için tıkla
Beni yasa boğa yasaya gelelim.
Bir yasa var ki beni yasa boğuyor, canımı sıkıyor her Allah'ın günü.
Her Allah'ın günü kafaya takıyorum bu yasayı. Aklıma geldikçe çıldıracakmış gibi oluyorum!
Nedir bu yasa;

MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan
haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve  sosyal bir hukuk Devletidir.

Atatürk milliyetçiliği nedir Allah aşkına?
Hitler Milliyetçiliği, Tayyip milliyetçiliği, Ahmet Mehmet Milliyetçiliği diye milliyetçilik mi olur muş?
Millet nedir, milliyet nedir 9 yaşındaki çocuğa anlatın ve bir de ''
Atatürk milliyetçiliği diye bir şey var yeğen ne diyorsun bu konuya?'' diye sorun,
size ''saçmala abi kişiye ait milliyetçilik mi olur!'' diyecektir.

Bir de tabi ki şu ayet var.

5 / MÂİDE - 44. Ayet Diyanet İşleri Tefsiri;

Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.

Yazının başında belirttiğim gibi Türk olmayan bu yazılanları anlayamaz.

20 Ekim 2013 Pazar

Yaşasın Gâvur Gibi Yaşamak, Laik Ve Demokrat - 1

Ben kimim?
Neredeyim?
Niye varım?
Kimlerle yaşıyorum?
Bu zamana kadar neler yaptım?
Kendime sormam gereken sorular neler?
Kendimle yüzleşebiliyor muyum?
Bir ilaha inanıyor muyum? 
İnanıyorsam niye inanıyorum?

Ben olması gerektiği yerde bir türlü olamayan bir adamım.

Yaklaşık 4-5 yıl önce yapmış olduğum bir tercihle daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi sosyal ve siyasal bilimler okuyorum.
Hayatımın son 10 yılında hep siyasete girmeyi, milletvekili olmayı, kaymakam olmayı yada diplomat olmayı istedim. 
Bu alanlarda kendi çabamla kendi gayretlerimle kaymakamlar, diplomatlar ve milletvekilleri tanıdım.
Son 4 aydır, hayatımın son 10 yılında istediğim bu alanı kesinlikle istemez oldum, isteyemez oldum. İstediklerimi de zaten kendim için değil milletimi ve devletime hizmet etmek için istiyordum.
Kimlerle mi yaşıyorum?
Kendi kendine konuşmayan insanlarla birlikte yaşıyorum.

Nerede olmam gerektiğini de pek biliyor değilim.

Ama bir gün gideceğim yeri iyi biliyorum ve aklımdan çıkartamıyorum.

Ali Ağaoğlu bilmese de 2 metre karelik arsamız olacak giderken.


Tabi bir de böyle olanları var; 





Bu da Fatih Sultan Mehmed'in kabri.


Bu da Mustafa Kemal'in anıt mezarı.



Yukarıdaki mezar taşları bu yazıyı hala okuyor olanlara ne söyler, ne hatırlatır yada neyi unutturur bilmiyorum ama şu soruyu sorup bir şeyin bir anlık da olsa hatırlanmasını istiyorum:

En son ne zaman bir yakınını/tanıdığını kaybettin? Ne zaman bir selâ işitip ölümü hatırladın?

Haa çok şükür bir yakınımı akrabamı falan kaybetmedim yakın zamanda, bunları birini kaybettiğim için yazmıyorum dertli olduğum için, içimde kalmaması için yazıyorum.

Bu yazıyı okuyanların Allah'a inandığını umarak devam ediyorum. Yazının devamını Allah'a inanmayanlar okumamakta özgürdürler.


“Ölümü anmak sadaka vermek gibi sevaptır”  

Deylemi - Hadis-i Şerif

Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İlaçların en hayırlısı Kur'ân'dır." 

Hadis-i Şerif İbn-i Mâce, Tıb, 28

Cahiliye döneminde hurmadan putlara tapıldığını düşünürsek günümüzde devlet adamlarına ve teknolojik aletlere hatta ''sanatçı''lara tapıldığını pekala görebiliriz.


Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.”

2 / BAKARA - 136 

''Müslüman'' kelimesi bir sıfattır isim değildir. Günümüzde ise müslüman kelimesi isim olarak kullanılıyor.

Müslümanın; Allah'ın Peygamberleri arasında fark gözetmeyen, onlara inenlerin hepsine iman eden  ve Allah'a boyun eğen, yani  Allah’a teslim olan, olduğunu anlıyoruz. Kur'an-ı Kerim'de müslüman kelimesi Allah'a teslim olan, Allah'a boyun eğen demektir.

Peki biz ne kadar Allah'a teslim olmuş bir şekilde yaşıyoruz? Bi kere Allah'a teslim olarak yaşamak ne demek bunu düşünmeliyiz.


Bilmez misin ki, göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir. O, dilediğine azap eder, dilediğini de bağışlar. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.

5 / MÂİDE - 40

Sabahın köründe kalkıp koştura koştura işen gidenler, bir iş yerinin kurallarına itina ile uyanlar İslam'ın kurallarına uymaya üşeniyor, işe geç kaldığındaysa patronlarından azar işitip üzülenlerin sabah namazını önemsemediği bir toplumda yaşıyoruz hepimiz.


"Sabah namazını kılan kimse Allah'ın himayesindedir."  diye hadis var oysaki.

(Müslim, Mesâcid 261-262)

Hemde Allah'ın himayesi altına girmeyi ve üstümüze farz olan şeyi yapmayı reddederek yaşıyoruz.


“Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz! Çünkü Allâh isrâf edenleri sevmez.” 

(A'râf Suresi 7/31)

2,1 Milyar ekmeği israf eden bir millet olarak yaşıyoruz ve Allah bizi sevmiyor bu yüzden.


Zina ve faiz yaygınlaşan toplum, Allahü teâlânın azabını hak etmiş olur. 

(Hakim - Hadis-i şerif)




Bursa Emniyet Müdürü bile geçen yıl isyan etmedi mi?
Bu millet sokaklarda ulu orta öpüşme eylemi yapmadı mı?

27 Eylül itibarıyla bir önceki haftaya göre yüzde 1,99 artan bankacılık sektörünün kredi hacmi 1 trilyon 2 milyar lira olarak gerçekleşti.
Bankaların ürettiği para miktarı 1 trilyonu aşmış durumda.
Ekonomide sadece 70 milyar TL fiziksel para varken bankalar nasıl 1 trilyon kredi verebiliyor? 

Zina yaşadığımız ülkede suç mu?
Değil.
Faiz var mı?
Var.
Biz ne ile yönetiliyoruz?
Demokrasi ile ve laiklik saçmalığıyla değil mi?
Meselemiz Türkiye mi yoksa demokrasi mi? Türkiye'nin demokrasiye ihtiyacı olduğunu sanıyorsan o zaman ayetlerin yanlış söylediğini düşünüyorsundur sen yada gafilsin.

Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir.


5 / MÂİDE - 44 


Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

39 / ZUMER - 63 

Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.

11 / HÛD - 112 

Bu ayet için Peygamber Efendimiz ''Bu ayet beni yaşlandırdı.'' demiştir.

Dürüstlüğün, doğruluğun ne kadar önemli olduğunu anlamamız için yeterli değil midir bu?

Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü’minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.

9 / TEVBE - 79 

Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez.

9 / TEVBE - 80

Recep Tayyip Erdoğan ''Avrupa Birliği referansımızdır'' diyor mu?

Batıdan örnekler gösterilmiyor mu?
''Avrupa'da da bu böyle!'' denmiyor mu?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'Laiklik İslam'a ters değil' demedi mi geçen akşam ATV'de?

Cumhurbaşkanı Gül 'İslâm'la demokrasi arasında bir ikilem yoktur' diye açıklama yapmadı mı?

Ne yapacağız?


Allah'a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.

3 / ÂLİ İMRÂN – 132

Yapacağımız açık ve net değil mi?


Toplumun en büyük sorunlarından biri aile ilişkileri. Bu çok derinlere inilmesi gereken ve ileri de irdelemeyi düşündüğüm bir konu fakat bi kaç şeyi belirtmek istiyorum;

Kadınlar kocalarına isyan ediyor hemde bu televizyon kanallarına kadar çıkmıyor mu?
Erkek, eşine şiddet uygulamıyor mu?
Aileler düzelmediği sürece, toplumumuz, ülkemiz, islam ülkeleri düzelmeyecek.

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve Sellem buyurdu ki:

"Çocuklarınıza öğreteceğiniz ilk kelime "La İlahe İlallah" olsun"
Abdurrezzak, Musannef, 4/334

Ebû Hureyre radiyallahu anh'dan: (ALLAH Resulü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:)


"Eğer bir kimsenin bir kimseye secde et­mesini emretseydim, kadının kocasına secde etmesini emrederdim." 

[Tirmizî - 230]


Bu video ile bu yazıyı basitleştirmek istemiyorum ama bu yarışmaların toplumumuzu ne kadar aşındırdığını, yozlaşmayı ne kadar körüklediğini ısrarla bilin istiyorum. Zaten bir önceki yazım da bu yarışmalarla da alakalıydı.
Kadın kocasına resmen ulu orta ''..mal mısın?'' diyor..

Hz Ali (Ra.) "İşittiğime göre kadınlarınız çarşı ve pazarlarda erkekler arasında gezip dolaşıyorlar. Sizde kıskançlık duygusu yok mu?
Şunu bilin ki kıskanmayan kimsede hayır yoktur." 
Adam pazarı bırak kadınıyla yarışmaya katılıyor yarışmaya!

Al bu da pazar!


Bu ayetlerin hepsi bizi düşündürmeli!

Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?
54 / KAMER - 17

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır.
16 / NAHL - 12 

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
2 / BAKARA - 121

İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.

13 / RA'D - 11

Azıcık düşün bakalım biz helâk olmayı hak ediyor muyuz hak etmiyor muyuz?


"Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşına en hayırlı (ve yararlı) olanıdır." 

(Tirmizi, Birr: 25)

''Akşama nerde içiyoruz kanka?'' diye bir arkadaşın var senin! 

Seni namaza çağıran arkadaşın var mı hiç?

İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.

Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56

Bir birimize, eşimize, dostumuza, siyasilerin tv ekranlarında birbirlerine hakaretlerini kötü sözlerini hatırla hele...


"Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim." 


Ben bu yemini edip milletvekilliği yapamam.


Atatürk ilkelerini sıralayacak olursak;

Cumhuriyetçilik 
Halkçılık
Milliyetçilik
Laiklik 
Devletçilik
İnkılapçılık 
Sosyal alanda yapılan inkılaplar,
Siyasal alanda yapılan inkılaplar,
Eğitim alanında yapılan inkılaplar,
Hukuk alanında yapılan inkılaplar,
Ekonomik alanda yapılan inkılaplar...

Bu yemini edip bunlara bağlı kalanlarla gördüğün bildiğin gibi yönetiliyoruz.


Onlarca ayet sıralamama rağmen sen hala demokrasi hala laiklik diye tutturabilirsin fakat bu senin sorunun.

Hele şu ayetleri bi kere daha koyayım;

Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

2 / BAKARA - 121 

Göklerin ve yerin anahtarları O’nundur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

39 / ZUMER - 63 

Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez.

9 / TEVBE - 80




Beni anlamadığınıza eminim.
Demokrat ve laik kalın dersem beddua etmiş olur muyum?

Ülkücü kimdir ve herkes ülkücü olabilir mi?

Olamaz, herkes ülkücü olamaz!

Ülkü, kişinin kendi milleti veya bütün insanoğlu için ulaşılmasını arzu ettiği en son gayedir. Arzu ve hayal edilen bu son amaca varmak gayesiyle, yılmadan azimle, usanmadan, sükunet ve cesaretle, fedakarlık göstererek çalışanlara ülkücü diyebiliriz. Hayal edilen o son amaçtır ülkü.
Hayatlarını insanlığa hizmet amaçlı harcayan bazı ilim ve bilim adamları, peygamberler, büyük kahraman askerler, fikir adamları, sanat adamları  da birer ülkücüdürler. Yani insanlık bugünkü seviyesini ülkücülere borçludur. Lakin, insanlık tarihinde, gerekse milletlerin tarifinde kendini bir ülküye adamış ülkücülerin sayısı çokta fazla değildir.

Rahmetli Alparslan Türkeş’in de dediği gibi; ‘’Ülkücüler insanlık alemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen bir bayrağın taşıyıcısıdır.’’ Alparslan Türkeş’in yine dediği gibi ‘’ Sizlere kolay bir başarı vaad etmiyorum. Kısa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çıkmasınlar. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karşımıza menfaat teklifleri, tehditleri ve daha bir yığın engel çıkacaktır. Bu çetin yola dayanabilecekler, bizimle gelsinler. Cesur olanlar, kuvvetli olanlar, gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar.’’
Başbuğ’un demek istediği çok açık ve nettir. Ülkücülük çok çetin yollardan geçmek, zorluklara göğüs germektir. O yola herkes katlanamaz, hevesle başlasa da herkes o dikenli yollarda sonuna kadar mücadele edemez. Herkesin nasıl kahraman, sanatkar olması mümkün değilse,  ülkücü olması da aynı şekilde mümkün değildir. Başbuğ Türkeş’in de anlatmak istediği bizlere esasında budur. Hatta ülkücülük sanatkarlıktan ve kahramanlıktan da zordur. Sanatkar yaratılışı gereği eser vermeye mecburdur, istemese de o eseri verir. Kahraman ise belki bir ömür bekleyecektir kahramanlık vasfına ulaşabilmek için.

Her ülkücü iman ve inanç sahibi olmalıdır. Hem Türk milletinin iman ettiği yüce dinine ve mukaddes olarak bildiği varlıklara içtenlikle bağlanmalı, hem de davasının haklı olduğuna ve mutlaka zaferle sonuçlanabileceğine inanmalıdır. Kur’an ve sünnetin dışına çıkan adamın ülkücülükten bahsetmesi söz konusu bile olamaz! Ülkücü sorumluluk duygusu taşımalıdır. Atacağı her adımın nedenini önceden bilmeli ve hatta yıllar öncesini görerek sezerek hareket etmelidir. Yapacağı her eylemin hesabını ülkücü rahatlıkla verebilmelidir. Ülkücünün sorumluluk duygusu yalnız kendisine ait olmamalıdır. O bütün dava arkadaşlarının hareketlerinden kendine sorumluluk payı düşeceğini bilmelidir.

Tarih boyunca Türk Milleti ne zaman milli sorunla karşılaşsa yada dış tehdit veya tehlikelere maruz kalmışsa, binlerce ülkücü fedai sahip çıkmış ve onu içinde bulunduğu karamsar ve kederli durumdan  kurtarmıştır. Örneğin, herhangi bir Türk devleti yıkılmak üzereyken, milletimizin sahipsiz kalacağı düşünüldüğünden hemen kendiliğinden onlarca hanlık ya da beyliklerin kurulmuş olması bir toparlanış hamlesi olarak görüldüğü gibi bu hamleleri gerçekleştiren milli ve maneviyatı yerinde ülkücüler tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla kurulan beylikler ileride kurulacak olan Osmanlı Devleti’nin çekirdeğini oluşturmuştur. Daha yakından örnek verecek olursak, Türkiye Cumhuriyeti. Osmanlı Devleti’nin yıkılıyor tehlikesini görenler yaşlı olduğu halde, gencecik olduğu halde milleti için hiç düşünmeden hatta arkaya bile bakmadan cephelere koşup milleti için canını vermiştir. İmkan dahi olmadan kurulan Kuvayi Milliye teşkilatları sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurulmuştur. Mesele şudur ki; Ülkücüler, herhangi bir tehlike durumunda ya da milletimiz dara düşüp karanlığa hapsedildiğinde geleceğin mutlaka aydınlık olacağının garantisidir.

Türkiye’de, ülkücülüğün ne manaya geldiğini anlayabilmek için üniversite mezunu ya da lise mezunu olmaya bile gerek yoktur. Ülkücülük bir fikir akımından ziyade bir ruhtur. Bu ruha bazıları doğuştan sahiptir bazıları ise sonradan düşünerek ve çevresindeki olup bitenleri gözlemleyerek sahip olabilir. Mesela; Çocuklar annesini ya da babasını örnek alarak büyürler ama annesiz ve babasız büyüyen çocuklar normal şartlarda anne ve babasının olması gerektiği geç anlarlar. O büyük bir eksikliktir kişi için, bir annenin evladına sarılmasından, bir babanın oğlunun saçlarını okşamasından ya da harçlık vermesinden yoksun büyümek kişinin başarısız, vasıfsız, milli duygu sahibi, maneviyat sahibi olmasına engel değildir.

İlköğretim ya da orta öğretim hayatımız boyunca öğretmenlerimiz bize hep ; ‘’Bir ideal sahibi olun, idealist olun!’’ demişlerdir. Fakat kimse bize bunun Türkçe’sini dememiştir ki şöyledir; ‘’Bir ülkü sahibi olun, ülkücü olun!’’ Ecdadımızdan gördüğümüz yüce vasıflar sonraki nesillere de işlemiştir. Fakat, yıllardır işletilmemekte olduğundan ve hatta köreltildiğinden ötürü, ideal kelimesi yerine ülkü kelimesini kullanamamamızdan ötürü yakın zamanda milletimiz çok az ülkücü yapıya sahip insan yetiştirmiştir. Diğer milletlerin durumu ile kıyaslayacak olursak çok açık ki Türk Milleti gelmiş geçmiş en şiddetli sarsıntısını geçirmektedir. 2012 yılına gelmiş olmamıza rağmen hala bir Türk yapımı otomobili ihraç edemiyorsak dünyaya bu bizim eksikliğimizdir. Devletimizin milli politika sahibi olabilmesi için, milli ve manevi duyguya sahip insanların ülkemizi yönetmesi gerekmektedir.
Ülkü sahibi olamamak ve ülküsüz kalmak günümüzde Türk Milleti için en büyük tehlikedir. Bir devletin ya da milletin köle gibi kullanılması için yeterlidir ülküsünün olmaması. Ne dış mihraplar ne  ekonomik sıkıntılar ülküsüzlük kadar tehlikeli değildir çağımızda. Tarihimize bakacak olursak yaşanılan sıkıntılar ülkümüzden mahrum duruma düştüğümüz için yaşanmıştır. Sonuç olarak ise bazen devletimiz yıkılmış, bazen ise ülkemiz parçalanmanın eşiğine gelmiştir günümüzde olduğu gibi. Son yıllarda ki durum en korkunç örnektir. Kafasında milletinin çıkarı için hiç bir şey düşünmeyen politikacıların, yöneticilerin, amirlerin oluşu, kendi milletine sahip çıkmayan, sevgi bile beslemeyen vasıfsız insanlar tarafından yönetiliyor oluşumuzun nedeni ülküsüzlüktür. Şahsi menfaatlerin düşünüldüğü ve popülerlik derdinde olan aydınlarımızın oluşu, ve bu tarz şahsiyetlerin medya tarafından bilinçli şekilde ön planda tutuluşu, televizyon kanallarında ahlaksız ve kontrollü şekilde bilincimizi etkileyen yayınlarlar ile bir neslin esir alınışı yine ülküsüzlükten kaynaklanmaktadır. Bugün bize normal gelen birçok şey kesinlikle normal değildir. Ülkücülerin hep aşağılanması, bazı medya kurum ve kuruluşları tarafından televizyondaki dizilerde, gazete ve dergilerde karalanmaya çalışılması batı özentisi medya patronlarının ahlaksız ve vasıfsız yöneticileri tarafından bilinçli bir şekilde yaptığı operasyondur.

Ülkücülüğü amacından saptırmak ve hatta karalamak için çok büyük tezgahlar dönmektedir. İnsanı insan yapan ve hatta heyecanlandıran ülküsüyken bu bilinçten milletimizin uzaklaştırılması için bencil nemelazımcılar üzerine düşen görevi çok iyi şekilde yapmaktadır. Bir kişi kendi milletine faydalı olamaz, kendi milletini önemsemez ise, kendi soyundan olan insanlara karşı sevgi beslemez ise, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi sadece bir fanteziden ibaret olacaktır. Bu popüler yazarlarımız kendi yarasına merhem süremezken evrensel sorunlara yara bandı arayışındalar.  En popüler yazarlarımız küresel güçlerin dayatmasından  ve ülkü sahibi olamadıklarından ötürü globalleşmeden, küresel ısınmadan, bazı batılı sosyologların ve bilim adamlarının etkisinden bahsederken hiç biri Türk Milleti’nin özünden, sorunlarından, kültüründen bahsetmemektedir.

Ülkücülük tohumu yıllar öncesinden atılmış ve ilk meyvesini 1980’ li yıllarda vermiş olup git gide genişleyen bir aile yapısına sahip olan bir harekettir. Gelecekte ülkücülüğe şekil vermek geçmişimize sahip çıkmak ve geleceği önceden okumaktan geçmektedir. Başbuğ Alparslan Türkeş’in 9 Işık doktrinleri günümüze ışık tutmakta ve gelecek içinde ilham kaynağı olmalıdır. Ülkücülüğün çok daha başarılı olabilmesi için eğitim çok önemlidir. Eğitim alan bir çok ağabeyimiz 1980’li yıllarda idam edildi, çeşitli işkencelerde komünist kurşunlarıyla ellerinde Kur-an’ı kerim ile şehit olmuşlardır, ciğerlerine bisiklet pompası ile hava basılıp canları alınmıştı. Yeni filizlenen bir ülkücü nesil acımasız şekilde yok edildi! Şimdi yeniden filizlenme zamanı. Bu yolda yeniden ‘’Kanımız aksa da zafer İslam’ın olacaktır!’’ deme zamanı. Önce elbette bulunduğumuz alanda yükselmeye, elimizden gelenin en iyisini devletimiz ve milletimiz için yapmaya başlamalıyız. Türk siyasi hayatının yönünü tayin etmek ülkücülerin elindedir. Dr. Devlet Bahçeli; ‘’Elinizde silah değil, bilgisayar olacak!’’ ve ‘’En iyi şekilde yetişmeye gayret edecek’’ sözlerinde çok açık bir şekilde ifade etmektedir ki, ülkücü nesil yeniden yapılanarak, bilgi ve birikim sahibi olarak Türk siyasi hayatına yön vermelidir. Ülkü sahibi insanlar kendilerini geliştirdikten sonra alanlarında başarılı olup Türk siyasetinde yerini alacaktır. Türk siyaseti yeniden şekillendirilip yeni milli devlet politikaları üretebilecek düzeye gelince Türk Birliği’nin kurulmasında en büyük rolü oynayacaktır. Dünya üzerinde çeşitli çıkar ilişkilerinden yararlanılarak kuruluş yüzlerce birlik vardır. Arap birliği, Avrupa Birliği gibi. Avrupa Birliği, bütün dünya siyasetini etkileyebilecek kadar etkin ve hatta bazı Türk siyasetçilerin seçim vaadinden de ileri gidip göz bebeği durumuna gelmiştir. Geçmişte Anadolu’da ki birliği kırmak için Avrupa ‘’Haçlı Birliği’’ kurmuştur.

Türk Birliği’nin kurulabilmesi için ülkü bilincine sahip insanların yetiştirilmesi en öncelikli husustur. Bu ülkü bilincine sahip olan insanların öncelikle kendi ayakları üzerinde sağlam şekilde durabilmesi için her anlamda kendini geliştirmeli, devletine ve milletine yararlı bir birey haline gelip çeşitli kurum ve kuruluşlarda yüksek yerlere sahip olup, vasıflarıyla ülke yönetimine ülkücü zihniyetle talip olmalıdır.

Ülkücü nesil son yıllarda ciddi bir gelişme kaydetmektedir. Bu gelişmeler, bencil, nankör ve batılı zihniyete sahip olanlarca görülüp engellenmek istense de başarılı olunamayacaktır. Çünkü ülkücü nesil hazır olup, ağabeyleri ve liderleri tarafından gerekli açıklamalara uymuştur. Artık ülkücüler sokakta değildir. Gerek sosyal medya yoluyla gerekse politikacılarının çok çalışması ve halkla iç içe olmasıyla ülkücüler aktif hale gelmiştir. Ülkücü nesil yılmadan azim ile çalışmakta ve kutlu dava yolunda koşar adımlarla ilerlemektedir. Özünü asla unutmadan geleceğin garantisi olduğunun bilincindedir.

Milletin kaderinde söz sahibi olacak aydınların milliyetçi ve ülkücü olmaları şarttır. Ülkücü inandığı değerler uğruna ölmeyi bile göze almıştır. Yıllardan beri ülkücü kadroların yetiştirilmesi hep zorlaştırılmıştır ve geri kalmışlığımızın nedeni olmuştur. Varlık içinde yokluk, bolluktayken de kıtlık çekişimizin sebebi budur.  Kimi zaman faziletli ve inançlı  insanlar vazifeye gelmiş ve kısa dönemlerde de olsa yönetimde bulunmuştur. Milletimizin en azından içinin ferah olduğu zamanlar o zamanlardır ama ne yazık ki faziletli insanlar ülkü sahibi olmadıklarından ve gerekli bilgi birikimine sahip olamadıklarından dolayı görevde uzun süre kalamamışlardır. Artık kaybedilecek vakit yoktur. Türk milletinin ve hatta İslam aleminin kaderini tayin edecek iman dolu, bilgili, ahlaklı, faziletli, ülkücü ve milliyetçi aydınların yerini alma vakti gelmiştir. Artık kadro yetiştirilmiş, gençler heves ve aşk ile milleti ve devleti için gereğini yapmaya hazırdır. Tek kurtuluş yolumuz ülkü sahibi olup, yılmadan çalışmaktır. Allah Kur-an’da buyurmuştur; ‘’İste kulum vereyim.’’ (Mü’min 60) Ergenekon destanında dağı eriten milletin torunları inanıp, yılmadan çalıştıktan sonra yapamayacağı hiçbir şey yoktur.

Çağ ve Ben'i Tanımak

Bu yazım diğer yazılardan farklı olacak. Bu yazıyı hem bir vazife duygusu hissederek yazıyorum hem de içimi dökmek için.

Öncelikle geçen gün yaşadığım bir olayı anlatmak istiyorum; Yıllardır başı örtülülere ‘’çağdışı’’ diyen modern/medeni insanlar oldu. Dün bankada 487 numaranın tabelada yanmasını beklerken, içeri güneş gözlüklü modern görünümlü sosyetik bir bayan girdi ve işlem yapmak için sıra almaya çalışıyordu fakat beceremedi. Durumu gören 40-45 yaşlarında baş örtülü bir teyze ayağa kalktı ve dokunmatik ekranda iki tuşa bastı ve kadına sırasını almasında yardımcı oldu. Halbuki başörtülü teyzenin bitkinliği ver yorgunluğu yüzünden okunuyordu, en az yarım 1 saattir de bankadaydı. Fakat modern bayanın kendisine yapılan yardım karşılığında bir tebessümü bile esirgemesi böyle durumları itina ile gözlemlemeye çalışan benin gözünden kaçamadı.

Oysa ki, Müslümanlara çağdışı olduklarını iddia edenler, onların çağın düşünce seviyesinin gerisinde veya altında olduğunu işaret etmek istemekle gelişmemişlik damgası vurmak istemekteydiler yıllar boyunca.
Bir örnek daha vermek istiyorum ısrarla; Yaklaşık 2,5  ay evvel Eminönü’nde karşıdan karşıya geçerken yeşil ışık yanmadan hareket eden iki muhafazakar bayana ‘’kızım yeşil mi yandı görmüyor musunuz, 2 saniye daha beklesenize ezileceksiniz sonra!’’ diye çıkışan bi amcanın hemen yanındaki modern bayanlara bunu söyle(ye)memesi de dikkatimi cezbetmedi değil. Hem modern görünümlü, muhafazakar kadınlara yeşil yanmadan hareket etmeleri durumunda haklı olarak değil de onları küçümsemek için itici bir ses tonu ile verilen bir tepki var hem de aynı tepkiyi adamın solundaki gözünü alıkoyamadığı modern bayanlara verememesi.
Kimlerle yaşadığımızı bildiğimiz takdirde nerede yaşadığımızı da öğrenmiş olacağız. Fakat önce kendimizin kim olduğuna ve ne olduğuna karar vermeliyiz. İnsanın önce ben’i yani kendisini tanıması gerek. Elektrikle çalışan insanların kendilerini tanıması mümkün değildir ve yine aklını para ile kullananlar değil parayı aklı ile kullananlar kendilerini tanıyabilirler çünkü, ancak us’lu insanlar Hak’kın kelamını anlayıp hayatlarını Kur-an’ın ve sünnetin bize sunduğu istikamette çözümler getirecek ama çağın dayatmalarına boyun eğmeyecektir. Bu böyle olunca, Müslüman çağa ‘’yabancı’’ kalacaktır. Çağa yabancı olma, çağdan habersiz olma anlamına gelmemektedir. Tam aksine çağ hakikate yabancı kaldığı için hakikat adına yola çıkanlar, çağın bir parçası olmayı reddederler.

İnsan çağa ne kadar ‘’yabancı’ kalırsa insanlığa o kadar yakın kalacaktır. Yüzünü bu dünyaya çevirenlerin kaybedeceği bir dünyada yaşadığımız unutulmamalıdır. Kur’an ve sünnetin tek otorite kabul edildiği toplum için elimizden geleni yapıyor muyuz yoksa ‘’benimde nefsim var’’ deyip bahaneler mi üretiyoruz? Bugün Allah için bir şey yapmayanlar acaba ben’i (kendini) tanımak için ne yaptılar?

(Banka, faizle çalışan bir sistem. Gittiğim banka devletin bankası. Faizi alan devlet, faiz ödeyen devlet, aldığı vergilerle, faizlerle vslerle devlet memurlarına maaşını ödeyende devlet.)

İsteyenler kusura bakabilir istemeyenler Mısır'a.



Türkiye'de muhtıralar verildiği zamanlarda, 60 darbesi zamanında, 80 darbesi olduğunda, 28 Şubat ve sonrasında neredeydi bu insan yığını?
Mısır için üzülüyoruz evet hatta bugün Suriye ile ilgili verilen haberlerde ağlamamak, hüzünlenmemek ancak ruhsuz bir insana mahsustur. Bu Mısır için sızlananlar, yürüyüş düzenleyenler, miting yapanlar, bağıranlar, çağıranlar neredeydi söz konusu Türkiye olunca?

Türkiye ile alakalı herhangi yanlış bir karar alınırken, memleketin her köşesi bilfiil işgal ediliyorken, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunurlarken ve hatta iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid ederlerken, millet harap ve bitap düşerken neredeydiniz?
Doğu Türkistan'da cuma namazı kılınmasına müsade edilmezken, Kerkük'te bombalar patlarken neredeydiniz?

Niye hep haberlerde, köşe yazılarında, facebook'ta, twitter'da Mısır'dan Suriye'ye, Filistin'den Somali'ye kadar haberler görüyoruz da Doğu Türkistan'dan belirli bir grup bahsediyor?
Neden Kerkük ve Musul Mısır kadar mühim değil? Mısır düne kadar bizimdi de Musul Sırpların mıydı?

Sizlerden İğreniyorum!

Bir de şöyle bir durum var ki burada bahsetmeden geçemeyeceğim;
Cebinde marlboro olup,
iman dolu göğsü olduğunu iddia edip
o göğüste polo/nike amblemi taşıyan,
lüks arabanın kapısında kasılarak poz veren,
araba jantına bakarak fantazi kuran,
konu ile alakalı zerre bilgisi olmadan mensup olduğu kitleden copy-paste yapıp facebook ve twitter'da slogan atmaktan başka bir bok yapmayan,
Mısır'ın haritada yerini bile gösteremeyecek seviyedeki zavallılar,
Pierre cardin ve vakko'dan başını örten muhafazakar sülükler, samimiyet yoksunları, çok iğrenç mahluklarsınız hepiniz!

İsteyen kusura baksın şimdi...

Students do not spend their free time wisely!

Should students spend more time at university? I think in the begining yes students should spend more time in school. Because students come to school after three months break. They should spend more time in the school for adaptation in the beginning.

As a student, I think, students need time for other (out of lesson) activities. Some students want to spend more time at university but of course most of them do not want to spend. University should help us to prepare for a international competitives and provide facilities . Why students go to university? I think, to develop our talents and interests. University also helps us to prepare to start life or find a well-paid job, but we need time to explore new concepts on our own. We should not spend more time at university after the beginning because we would not be able to play sports or take part in other extracurricular activities.
What about homework? If we would spend more time in school we would not  be able to do our homework we would be stressed out, tired and we would not consider the lessons.

What about the lecturers? I think that lecturers have their own life and most of them are against extending the time spent in school. The last thing is cost for the university, if we would spend more time at university we would not finish univeristiy and our parrents have to pay more.

Students spend more time on the Internet than they do studying based on my survey. Role of students are known as the next generations who rule the country later. Everything related with them are important for us to put on highlight. One of the issues that could be a problem is university students do not use their free time wisely. In my opinion, this statement could be best described as true based on a few reasons such as no vision, lack of ripeness and discipline and also entertainments influence available.

Students do not spend their time wisely. They do not read a book, they prefer to go out and spend time with their friends. This issue is connected that some of students came to university to study after they graduated high school some of them are not. Why is it important? Because 18 years students are still do not aware of the future. For instance; I was 21 years old when I started to study in English language school and I passed to faculty when I was 23. One of my friend also started to study in English language school when he was 22 and he passed to faculty when he was 24. Ripeness is one of the most important thing. Of course at an early age to study at university seems better but it is not like that all the time. Many of  students feel that they are in high school. Another reason of  not spending their time wisely is they lack of ripeness and discipline. Although they aware that time management are based on the level of ripeness. Supposedly, with their level of ripeness, they should know what the best is for them. But in contrast, they used to follow the others when they really should be attending to their studies. Going at university is  main life change and many students can not adapt to their studying environment successfully due to lack of ripeness and discipline. This is a disadvantage in their studies. University years are the most exciting in lots of people’s lives but there are new challenges to face. Maybe another reason is that some of teachers are too tolerant.

One of the most definite reason is that students has no specific vision that is why I asked to students how old you are and also second question. In this situation, they do not have a specific target due to the lack of career information exposed to them. Because of this, student guidance center should open at university. I do not mean that students will be under the control of student guidance center. This helping center arrange conferences about some issues which are like how students can spend their time wisely, how should be 21. Century students, etc... Being part of the solution is really important.

Many male students go to nightclubs and they stay until the morning especially on Saturday. That students have low grades. Especially ELS students tend to go to nightclubs because they are new and not ripe.
As I mentioned before, students do not spend their time wisely. This issue has to be solved. Many students prefer to stay home because they do not have economic power. Personally, I know many students who get 150-200 € for each month. Generally, these students study, read a book and they deserve to graduate from university.
In addition, usually many Turkish students visit each other and they stay for a night. Sometimes, some other of my friends come to my home and they stay. Generally, when Turkish students come together, they play card games or computer games, they discuss about news. Some other students arrange meetings and they read a book and they discuss about it. Sometimes they invite some of lecturers to their meetings.
Time use on an average weekday for full-time my university students

According to data of my survey, on an average weekday, full-time university students can expect to spend 8.2 hours sleeping, 1.2 hours eating and drinking, 0.8 hours travelling, 3.5 hours engaged in studying, educational and other activities, 0.3 hours reading a book, 4.8 hours in leisure, sports activities and others, 5.2 hours surfing on the net.
Note; I asked about 140-150 students from faculty and about 20-25 from ELS. These number are based on that students.



Not; I can not tell you name of my university.

Why Turkey should not join to the Europen Union?

What is the European Union?
The European Union is formerly known as the European community, a union of twenty-seven independent founded to enhance political, economic and social co-operation. Formerly known as European Community. The membership bid has become a major controversy of the ongoing enlargement of the European Union. The European Union is one of the step of new world order.

Turkey signed a Customs Union agreement with the EU in 1995 and was officially recognised as a candidate for full membership on 12 December 1999, at the Helsinki summit of the European Council. Negotiations were started on 3 October 2005, and the process, should it be in Turkey's favour, is likely to take at least a decade to complete. All members of the European Union before the European Union except for Turkey countries became members after the Customs Union, but excluding Turkey. The purpose of this essay is to explain joining why Turkey has to stay away from the European Union.

Firstly, there is of course positive aspect of the EU but these positive aspect of the EU is not enough for Turkish people. What would Turkey gain if it joined the EU, Turkish people could travel to European countries easily. Turkey could get high quality and better life standard. Turkey could get 500 million euros budget support if it joins  the EU. Also Turkish people can study and work in EU countries.

However, I do not agree that Turkey should join the European Union. Turkey has an important position in the world. I have to say that Turkey should not be in the European Union. Turkey does not need the European Union. European Union needs Turkey. I can prove it. Kalypso Nicolaidis, a professor at Oxford University and the French National Administration School, predicts that Turkey would have a 'Viagra' effect on Europe in terms of population, economics, and politics upon Europe. As Kalypso said that Turkey can be a viagra for Europe. However, some EU member’s if it joined the EU maintain that  Turkey is not ready  to join the EU yet. It’s meaning is obvious that they need Turkey. In addition, the high population growth rate in Turkey is seen as a problem by some EU countries. If Turkey joined the EU in 2020 and if this growth rate continued Turkey would be the largest member of the European Union. The European Parliament would have the greatest number of members from Turkey. These estimates cause concern in some EU members.

As I mentioned, Turkey became a member of the Customs Union which is a really terrible situation for Turkey. Turkey had to pay taxes because of customs union. Turkey still pay taxes. Also, Turkish people will be assimilated in to Europe. People could loose their morality and identity.

As you can see, the EU has more disadvantages than advantage for Turkey. We can not be sure  what will happen in the future. Conjecture would be change Maybe Turkey may join in 2019 or 2020. If Turkey joins, the EU will change easily. Turkey will have more than 85 million people by them. I hope  we will establish a Turkish Union or Islamic Union in the future.

Siz hiç Suriye dolması yediniz mi?

Baştan söyleyelim Esad yanlısı olduğumu düşünenler varsa okumasın bile bu yazıyı ve ÖSO yanlısı olduğumu düşünenler varsa onlar da okumadan sayfayı terk edebilirler.

Siz hiç Suriye dolması yediniz mi? Ben az kalsın yiyordum.

Suriyeli muhaliflerin ve onları destekleyen dünya Emperyalistlerinin dünya medyasını ve kamuoyunu harekete geçirme gücüne sahip Amerika ve batılı emperyalist ülkelerin tam desteği ile hareket eden bu ne ettiği belli olmayan grupların dünya kamuoyunu yanıltmak için şu ana kadar uydurdukları toplumu yönlendirmek için yaptıkları haberlerden bazılarını burada
sizler için derliyorum.

1. Fotoğraf:
Suriye Özgür Ordusu tarafından tahrif edilen bu fotoğrafta verilen haber: Esad güçleri, İran yapımı Fecr 5 füzelerinden yararlanmaktadır.

Gerçek fotoğraf: ise Mısır Devleti Askeri Sanayi Kurumu tarafından yapılan Füzeyi sembolize eden bir arma.



2.Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Suriye halkına ve Özgür Suriye Ordusuna karşı savaşmak için Seyyide Zeynep semtine yerleştirilen Şii militanlar! 

Gerçek fotoğraf: 2006 yılında Gazze halkıyla dayanışma için sokaklara dökülen Hamas Askeri güçleri.  



3. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Suriyeli çocuk, göçük altında kalan amcasının kanlı ellerini temizliyor

Gerçek fotoğraf: Geçtiğimiz yıl İran’ın doğu Azerbaycan Eyaletinde yaşanan depremden bir kare.




4. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Suriye’de mevcut olan gerçek görüntüler.

Gerçek fotoğraf: 2002 yılında çekilen piyanist (The Pianist) filminin posteri.
Adamlar taşak geçiyor bizimle babacan.




5. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Bunlar Allah’ın adamları Özgür Suriye Ordusunun erleridir.

Gerçek fotoğraf: Filistin İslami Cihad’a bağlı Kudüs Seriyyelerinin askeri gösterisinden kareler. Yıl 2012.

Zoruna gidiyor mu kandırılmak? ABD destekli cihad nasıl gidiyor? Sen bu Suriye dolmalarını yerken sizi kandırarak haber yapan bu yavşaklar sırıtıyor!





6. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Beşşar Esad taraftarları Suriye halkının başını kesiyor!

Gerçek fotoğraf: 2010 yılında Merakeş’te (Fas’ta) çekilen “Beyaz ölüm” (Mort Blanche) filminden bir görüntü''
Eğer inanmadıysanız 5. dakika 9. saniyeye gel  Filmin o sahnesi için tıkla



7. Fotoğraf : Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Kimler bu Suriyeli çocuğa bu korkuyu yarattı.

Gerçek fotoğraf: Fotoğraftaki çocuk sekiz yaşındaki Pakistanlı bir çocuk.



8. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Ey (Suriyeli) çocuk! Bizi bağışla, seni Beşşar Esad’ın kesiklerinden koruyamıyoruz!

Gerçek fotoğraf: 2004 yılında Irak’ta çekilen bir çocuğa ait.



9. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Veda öpücüğü mü, yoksa uykudan uyanma isteği mi? (Humus, El Cezire Kanalı)

Gerçek fotoğraf: Filistin El Aksa şehitleri tugayına mensup bir asker.


10. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Onlar, size doğru gelen şehadet aşıklarıdır. (Nusra Cephesi)

Gerçek fotoğraf: Filistin İslami Cihad’a bağlı Kudüs Seriyyelerinin askeri tatbikatından kareler. Yıl 2008.



11. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Nusra Cephesi tugayları Hums’a doğru hareket ediyorlar.
Gerçek fotoğraf; Filistin İslami Ciad'a bağlı Kudüs Seriyyelerinin askeri yürüyüşünden kareler. Yıl 2012



12. Fotoğraf; Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: İsrail'in Gazze'ye yaptığı saldırı ve bunu Esad'ın askerlerinin yıktığı cami gibi gösteriyorlar.
Bu fotografı görmüşsünüzdür illaki facebook'ta orada burada değil mi?



13. Fotoğraf :
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Özgür Suriye Ordusu.

Gerçek fotoğraf: Türkiye ordusuna ait askerlerin 2011 yılında çekilmiş fotoğrafları. 
Zaten bu kare Türkiye'de facebook ve twitter'da gündem olmuştu. Sağdaki fotografa bak namaz kılan askerlerin fotografına ÖSO amblemi koymuşlar kartal mıdır leylek midir artık her ne boksa ve bizim Türk askeri oldu ÖSO militanı.


14. Fotograf; Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Gazale harabelerinde şehit düşen Suriyeli devrimciler.
Gerçek fotoğraf: 2008 yılında 22 günlük Gazze savaşında çekilen Filistinli bir aileye ait.


15. Fotoğraf:
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Burası, bir babanın evladını son kez öptüğü Suriye’dir.
Gerçek fotoğraf: 2008 yılında Irak’ta yaşanan bombalı saldırılar.


16. Fotoğraf:
Özgür Suriye Ordusu tarafından tahrif edilen fotoğraf: Beşşar Esad taraftarları halkın başını kesiyor. 
Gerçek fotoğraf: Meksika’da işlenen bir mafya hesaplaşması.


İnanmıyor musun?


TRT ''Suriye'de Vahşet'' diyor fakat görüntüler taaaa Meksika'dan iyi mi...


Etrafımda yığınla adam var, facebook'ta twitter'da da görüyorum adam ÖSO ile yatıyor,rüyasında ÖSO ile birlikte ABD'nin de desteği ile cihad yapıyor. Sabah kalkıyor yine Suriye...
Attıkları twitlere bakıyorum, facebook'taki fotograflarına bakıyorum herif uçmuş.
Bir çok olay bu selefilerin başının altından çıkıyor emin olun.

Zaten dün akşam saatlerinde yaşanan Hatay'daki patlama sonunda Sayın Bakan Güler'in ilk işi ''Selefiler yapmadı, ÖSO'nun işi değül'' demeye getirmek oldu.

Bütün medya devleri Türkiye Suriye'ye girsinler diye haberler yapıyor, Emre Uslu, yalnız girmeyelim NATO girsin diyor.
Yukarıda gösterdiğim tarzda yapılan haberlerle insanlarımız yavaş yavaş ikna olmuş durumda zaten.
Davutoğlu Hz. 2012'nin yanılmıyorsam Ağustos'unda ''1-2 ay içerisinde Suriye'deki olaylar son bulacak...'' tarzında bir yorum yapmıştı.
En az 7-8 sene var suların durulmasına. Ramazan ayında bile sıkıntılar olacaktır Suriye'de ve Türkiye'de.

Size afiyet olsun, ben özellikle Suriye dolması yutmuyorum.

Suriye'ye Türkiye müdahale ederse NATO girebilecektir Suriye'ye.
NATO'nun mevcut sözleşmesine göre NATO üyesi olan ülkelerden bir tanesi NATO üyesi olmayan ülkelerden biri ile çatışırsa NATO o ülkeye girebilir.
Hatay'ın Reyhanlı ilçesine yapıla saldırıyı Esad'ın üstüne yıkabilirlerse NATO Suriye'ye girecektir.
Rusya savaş gemisi gönderdi, Çin çok net bir şekilde karşı çıkıyor, İran karşı çıkıyor, ABD'nin Suriye'ye ABD olarak girmesinin imkanı yok anlayacağınız.

Bu arada, Özgür Suriye Ordusu ne kadar özgür?

Düzeltme; Özgür Suriye Ordusu ABD tarfından destekleniyordu bu yazıyı yazdığım zamanlarda, 2015 sonrası ise ÖSO Türkiye'nin desteğini aldı ve daha farklı bir politika izledi.