Ülkü, kişinin kendi milleti veya bütün insanoğlu için ulaşılmasını arzu ettiği en son gayedir. Arzu ve hayal edilen bu son amaca varmak gayesiyle, yılmadan azimle, usanmadan, sükunet ve cesaretle, fedakarlık göstererek çalışanlara ülkücü diyebiliriz. Hayal edilen o son amaçtır ülkü.
Hayatlarını insanlığa hizmet amaçlı harcayan bazı ilim ve bilim adamları, peygamberler, büyük kahraman askerler, fikir adamları, sanat adamları da birer ülkücüdürler. Yani insanlık bugünkü seviyesini ülkücülere borçludur. Lakin, insanlık tarihinde, gerekse milletlerin tarifinde kendini bir ülküye adamış ülkücülerin sayısı çokta fazla değildir.
Rahmetli Alparslan Türkeş’in de dediği gibi; ‘’Ülkücüler insanlık alemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen bir bayrağın taşıyıcısıdır.’’ Alparslan Türkeş’in yine dediği gibi ‘’ Sizlere kolay bir başarı vaad etmiyorum. Kısa zamanda bir iktidar umanlar bizimle yola çıkmasınlar. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu yolda karşımıza menfaat teklifleri, tehditleri ve daha bir yığın engel çıkacaktır. Bu çetin yola dayanabilecekler, bizimle gelsinler. Cesur olanlar, kuvvetli olanlar, gerçekten inananlar kafilemize katılsınlar.’’
Başbuğ’un demek istediği çok açık ve nettir. Ülkücülük çok çetin yollardan geçmek, zorluklara göğüs germektir. O yola herkes katlanamaz, hevesle başlasa da herkes o dikenli yollarda sonuna kadar mücadele edemez. Herkesin nasıl kahraman, sanatkar olması mümkün değilse, ülkücü olması da aynı şekilde mümkün değildir. Başbuğ Türkeş’in de anlatmak istediği bizlere esasında budur. Hatta ülkücülük sanatkarlıktan ve kahramanlıktan da zordur. Sanatkar yaratılışı gereği eser vermeye mecburdur, istemese de o eseri verir. Kahraman ise belki bir ömür bekleyecektir kahramanlık vasfına ulaşabilmek için.
Her ülkücü iman ve inanç sahibi olmalıdır. Hem Türk milletinin iman ettiği yüce dinine ve mukaddes olarak bildiği varlıklara içtenlikle bağlanmalı, hem de davasının haklı olduğuna ve mutlaka zaferle sonuçlanabileceğine inanmalıdır. Kur’an ve sünnetin dışına çıkan adamın ülkücülükten bahsetmesi söz konusu bile olamaz! Ülkücü sorumluluk duygusu taşımalıdır. Atacağı her adımın nedenini önceden bilmeli ve hatta yıllar öncesini görerek sezerek hareket etmelidir. Yapacağı her eylemin hesabını ülkücü rahatlıkla verebilmelidir. Ülkücünün sorumluluk duygusu yalnız kendisine ait olmamalıdır. O bütün dava arkadaşlarının hareketlerinden kendine sorumluluk payı düşeceğini bilmelidir.
Tarih boyunca Türk Milleti ne zaman milli sorunla karşılaşsa yada dış tehdit veya tehlikelere maruz kalmışsa, binlerce ülkücü fedai sahip çıkmış ve onu içinde bulunduğu karamsar ve kederli durumdan kurtarmıştır. Örneğin, herhangi bir Türk devleti yıkılmak üzereyken, milletimizin sahipsiz kalacağı düşünüldüğünden hemen kendiliğinden onlarca hanlık ya da beyliklerin kurulmuş olması bir toparlanış hamlesi olarak görüldüğü gibi bu hamleleri gerçekleştiren milli ve maneviyatı yerinde ülkücüler tarafından gerçekleştirilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasıyla kurulan beylikler ileride kurulacak olan Osmanlı Devleti’nin çekirdeğini oluşturmuştur. Daha yakından örnek verecek olursak, Türkiye Cumhuriyeti. Osmanlı Devleti’nin yıkılıyor tehlikesini görenler yaşlı olduğu halde, gencecik olduğu halde milleti için hiç düşünmeden hatta arkaya bile bakmadan cephelere koşup milleti için canını vermiştir. İmkan dahi olmadan kurulan Kuvayi Milliye teşkilatları sayesinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurulmuştur. Mesele şudur ki; Ülkücüler, herhangi bir tehlike durumunda ya da milletimiz dara düşüp karanlığa hapsedildiğinde geleceğin mutlaka aydınlık olacağının garantisidir.
Türkiye’de, ülkücülüğün ne manaya geldiğini anlayabilmek için üniversite mezunu ya da lise mezunu olmaya bile gerek yoktur. Ülkücülük bir fikir akımından ziyade bir ruhtur. Bu ruha bazıları doğuştan sahiptir bazıları ise sonradan düşünerek ve çevresindeki olup bitenleri gözlemleyerek sahip olabilir. Mesela; Çocuklar annesini ya da babasını örnek alarak büyürler ama annesiz ve babasız büyüyen çocuklar normal şartlarda anne ve babasının olması gerektiği geç anlarlar. O büyük bir eksikliktir kişi için, bir annenin evladına sarılmasından, bir babanın oğlunun saçlarını okşamasından ya da harçlık vermesinden yoksun büyümek kişinin başarısız, vasıfsız, milli duygu sahibi, maneviyat sahibi olmasına engel değildir.
İlköğretim ya da orta öğretim hayatımız boyunca öğretmenlerimiz bize hep ; ‘’Bir ideal sahibi olun, idealist olun!’’ demişlerdir. Fakat kimse bize bunun Türkçe’sini dememiştir ki şöyledir; ‘’Bir ülkü sahibi olun, ülkücü olun!’’ Ecdadımızdan gördüğümüz yüce vasıflar sonraki nesillere de işlemiştir. Fakat, yıllardır işletilmemekte olduğundan ve hatta köreltildiğinden ötürü, ideal kelimesi yerine ülkü kelimesini kullanamamamızdan ötürü yakın zamanda milletimiz çok az ülkücü yapıya sahip insan yetiştirmiştir. Diğer milletlerin durumu ile kıyaslayacak olursak çok açık ki Türk Milleti gelmiş geçmiş en şiddetli sarsıntısını geçirmektedir. 2012 yılına gelmiş olmamıza rağmen hala bir Türk yapımı otomobili ihraç edemiyorsak dünyaya bu bizim eksikliğimizdir. Devletimizin milli politika sahibi olabilmesi için, milli ve manevi duyguya sahip insanların ülkemizi yönetmesi gerekmektedir.
Ülkü sahibi olamamak ve ülküsüz kalmak günümüzde Türk Milleti için en büyük tehlikedir. Bir devletin ya da milletin köle gibi kullanılması için yeterlidir ülküsünün olmaması. Ne dış mihraplar ne ekonomik sıkıntılar ülküsüzlük kadar tehlikeli değildir çağımızda. Tarihimize bakacak olursak yaşanılan sıkıntılar ülkümüzden mahrum duruma düştüğümüz için yaşanmıştır. Sonuç olarak ise bazen devletimiz yıkılmış, bazen ise ülkemiz parçalanmanın eşiğine gelmiştir günümüzde olduğu gibi. Son yıllarda ki durum en korkunç örnektir. Kafasında milletinin çıkarı için hiç bir şey düşünmeyen politikacıların, yöneticilerin, amirlerin oluşu, kendi milletine sahip çıkmayan, sevgi bile beslemeyen vasıfsız insanlar tarafından yönetiliyor oluşumuzun nedeni ülküsüzlüktür. Şahsi menfaatlerin düşünüldüğü ve popülerlik derdinde olan aydınlarımızın oluşu, ve bu tarz şahsiyetlerin medya tarafından bilinçli şekilde ön planda tutuluşu, televizyon kanallarında ahlaksız ve kontrollü şekilde bilincimizi etkileyen yayınlarlar ile bir neslin esir alınışı yine ülküsüzlükten kaynaklanmaktadır. Bugün bize normal gelen birçok şey kesinlikle normal değildir. Ülkücülerin hep aşağılanması, bazı medya kurum ve kuruluşları tarafından televizyondaki dizilerde, gazete ve dergilerde karalanmaya çalışılması batı özentisi medya patronlarının ahlaksız ve vasıfsız yöneticileri tarafından bilinçli bir şekilde yaptığı operasyondur.
Ülkücülüğü amacından saptırmak ve hatta karalamak için çok büyük tezgahlar dönmektedir. İnsanı insan yapan ve hatta heyecanlandıran ülküsüyken bu bilinçten milletimizin uzaklaştırılması için bencil nemelazımcılar üzerine düşen görevi çok iyi şekilde yapmaktadır. Bir kişi kendi milletine faydalı olamaz, kendi milletini önemsemez ise, kendi soyundan olan insanlara karşı sevgi beslemez ise, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi sadece bir fanteziden ibaret olacaktır. Bu popüler yazarlarımız kendi yarasına merhem süremezken evrensel sorunlara yara bandı arayışındalar. En popüler yazarlarımız küresel güçlerin dayatmasından ve ülkü sahibi olamadıklarından ötürü globalleşmeden, küresel ısınmadan, bazı batılı sosyologların ve bilim adamlarının etkisinden bahsederken hiç biri Türk Milleti’nin özünden, sorunlarından, kültüründen bahsetmemektedir.
Ülkücülük tohumu yıllar öncesinden atılmış ve ilk meyvesini 1980’ li yıllarda vermiş olup git gide genişleyen bir aile yapısına sahip olan bir harekettir. Gelecekte ülkücülüğe şekil vermek geçmişimize sahip çıkmak ve geleceği önceden okumaktan geçmektedir. Başbuğ Alparslan Türkeş’in 9 Işık doktrinleri günümüze ışık tutmakta ve gelecek içinde ilham kaynağı olmalıdır. Ülkücülüğün çok daha başarılı olabilmesi için eğitim çok önemlidir. Eğitim alan bir çok ağabeyimiz 1980’li yıllarda idam edildi, çeşitli işkencelerde komünist kurşunlarıyla ellerinde Kur-an’ı kerim ile şehit olmuşlardır, ciğerlerine bisiklet pompası ile hava basılıp canları alınmıştı. Yeni filizlenen bir ülkücü nesil acımasız şekilde yok edildi! Şimdi yeniden filizlenme zamanı. Bu yolda yeniden ‘’Kanımız aksa da zafer İslam’ın olacaktır!’’ deme zamanı. Önce elbette bulunduğumuz alanda yükselmeye, elimizden gelenin en iyisini devletimiz ve milletimiz için yapmaya başlamalıyız. Türk siyasi hayatının yönünü tayin etmek ülkücülerin elindedir. Dr. Devlet Bahçeli; ‘’Elinizde silah değil, bilgisayar olacak!’’ ve ‘’En iyi şekilde yetişmeye gayret edecek’’ sözlerinde çok açık bir şekilde ifade etmektedir ki, ülkücü nesil yeniden yapılanarak, bilgi ve birikim sahibi olarak Türk siyasi hayatına yön vermelidir. Ülkü sahibi insanlar kendilerini geliştirdikten sonra alanlarında başarılı olup Türk siyasetinde yerini alacaktır. Türk siyaseti yeniden şekillendirilip yeni milli devlet politikaları üretebilecek düzeye gelince Türk Birliği’nin kurulmasında en büyük rolü oynayacaktır. Dünya üzerinde çeşitli çıkar ilişkilerinden yararlanılarak kuruluş yüzlerce birlik vardır. Arap birliği, Avrupa Birliği gibi. Avrupa Birliği, bütün dünya siyasetini etkileyebilecek kadar etkin ve hatta bazı Türk siyasetçilerin seçim vaadinden de ileri gidip göz bebeği durumuna gelmiştir. Geçmişte Anadolu’da ki birliği kırmak için Avrupa ‘’Haçlı Birliği’’ kurmuştur.
Türk Birliği’nin kurulabilmesi için ülkü bilincine sahip insanların yetiştirilmesi en öncelikli husustur. Bu ülkü bilincine sahip olan insanların öncelikle kendi ayakları üzerinde sağlam şekilde durabilmesi için her anlamda kendini geliştirmeli, devletine ve milletine yararlı bir birey haline gelip çeşitli kurum ve kuruluşlarda yüksek yerlere sahip olup, vasıflarıyla ülke yönetimine ülkücü zihniyetle talip olmalıdır.
Ülkücü nesil son yıllarda ciddi bir gelişme kaydetmektedir. Bu gelişmeler, bencil, nankör ve batılı zihniyete sahip olanlarca görülüp engellenmek istense de başarılı olunamayacaktır. Çünkü ülkücü nesil hazır olup, ağabeyleri ve liderleri tarafından gerekli açıklamalara uymuştur. Artık ülkücüler sokakta değildir. Gerek sosyal medya yoluyla gerekse politikacılarının çok çalışması ve halkla iç içe olmasıyla ülkücüler aktif hale gelmiştir. Ülkücü nesil yılmadan azim ile çalışmakta ve kutlu dava yolunda koşar adımlarla ilerlemektedir. Özünü asla unutmadan geleceğin garantisi olduğunun bilincindedir.
Milletin kaderinde söz sahibi olacak aydınların milliyetçi ve ülkücü olmaları şarttır. Ülkücü inandığı değerler uğruna ölmeyi bile göze almıştır. Yıllardan beri ülkücü kadroların yetiştirilmesi hep zorlaştırılmıştır ve geri kalmışlığımızın nedeni olmuştur. Varlık içinde yokluk, bolluktayken de kıtlık çekişimizin sebebi budur. Kimi zaman faziletli ve inançlı insanlar vazifeye gelmiş ve kısa dönemlerde de olsa yönetimde bulunmuştur. Milletimizin en azından içinin ferah olduğu zamanlar o zamanlardır ama ne yazık ki faziletli insanlar ülkü sahibi olmadıklarından ve gerekli bilgi birikimine sahip olamadıklarından dolayı görevde uzun süre kalamamışlardır. Artık kaybedilecek vakit yoktur. Türk milletinin ve hatta İslam aleminin kaderini tayin edecek iman dolu, bilgili, ahlaklı, faziletli, ülkücü ve milliyetçi aydınların yerini alma vakti gelmiştir. Artık kadro yetiştirilmiş, gençler heves ve aşk ile milleti ve devleti için gereğini yapmaya hazırdır. Tek kurtuluş yolumuz ülkü sahibi olup, yılmadan çalışmaktır. Allah Kur-an’da buyurmuştur; ‘’İste kulum vereyim.’’ (Mü’min 60) Ergenekon destanında dağı eriten milletin torunları inanıp, yılmadan çalıştıktan sonra yapamayacağı hiçbir şey yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder