Yunanistan 2012 Bulgaristan 2015 yıllarında neden Türkiye sınırına duvar örmeye başladı?
Yunanistan ve Bulgaristan’a duvar örülmesinin iki nedeni var bizim açımızdan;
1-
Türkiye’yi AB’ye hiçbir zaman almayacaklar.
2-
Afrika’dan ve Ortadoğu’dan gelecek göç dalgasına karşı Türkiye’yi tampon bölge olacak kullanacaklar.
Yunanistan 3 yıl önce 12.5 km uzunluğunda tel örgüden bir duvar inşa ederek, termik kameralarla kontrol altına almaya başlamıştı sınırını, sonra Bulgaristan da Türkiye sınırına duvar örme kararı aldı. Ekonomisi perişan halde olan bu iki ülkeye AB ve Dünya Bankası kredi veriyor bu duvarları inşa etmeleri için. Yunanistan’ın inşa edeceği duvar 4 milyon $ civarında.
Bulgaristan başbakanı Bojko Borisov gerçekleşen balkan zirvesinde üç ülkenin mültecilere karşı sınırlarını tümden kapatma kararı aldıklarını açıkladı.
Bulgaristan ile birlikte sınırlarını kapatan diğer iki ülke ise Sırbistan ve Romanya. Yunanistan İçişleri Bakanı Chrysochoidis, Türk-Yunan sınırında inşa edilen duvarın 3-4 ay içinde biteceğini belirtti.
NASA’nın yaptığı 2001 yılında yapmış olduğu açıklamaya göre Türkiye 2040 yılında çölleşiyor.
2001 yılının istatistiksel verilere göre, ülke yüzeyinden bir yılda yaklaşık 1.4 milyar ton toprak erozyon nedeniyle kaybediliyor. Sadece tarım alanlarından kaybedilen verimli toprak miktarı ise yaklaşık 500 milyon ton/yıl civarında bulunuyor. Bu topraklarla birlikte mineral ve organik madde de kaybediliyor.
Son 40 yılda ise Anadolu’da Van Gölü’nün yaklaşık üç katı büyüklüğünde, 1 milyon 250 bin hektarlık bir alan çölleşti. Türkiye’nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir’in 25 katı büyüklüğünde sulak alan yok oldu. Eğer böyle giderse 2055 yılında Türkiye tarım yapılamayacak hale gelecek. Haliyle Amerika’daki gibi insan yaşamının sürebilmesi için GDO’lu ürünlerin tüketiminin kaçınılmaz olduğu söylenmeye başlanacak. GDO’lu ürünler konusuna bu yazıda girmeyeceğim, o bir başka yazının konusu olacak.
Tarım yapabilmek için en az 40 santim kalınlığında toprağa ihtiyaç duyuluyor. Bu toprak ise yaklaşık 20 bin yılda oluşuyor ve ne yazık ki bugün erozyon sonucu Türkiye’nin tarım toprak katmanı artık sadece 20 santim. Bu 1950’den bu yana uygulanan yanlış tarım ve sulama politikalarının bir sonucu. 12 bin yıldır tarım yapılan bu topraklarda 11 bin 940 yıl toprak kaybedilmemiş, ama son 60 sene içinde endüstriyel tarım sebebiyle tarım toprağımızın yarısını kaybetmiş durumdayız. Böyle gidersek 2055’te Türkiye’de ne buğday yetiştirebileceğiz ne de armut. Buğday olmazsa ekmek olmaz ama armut olmazsa da olur tabi.
Bu durum yanlış tarım politikaları sonucu gelinen nokta. Bir de doğanın kendisinin yol açtığı olumsuzluklar var. Buna ‘’Küresel Isınma’’ diyorlar. Tarım topraklarımızın yok oluşunun farkına varamayız belki ama sıcaklıklar her yıl artıyor, bunun farkındayız. Türkiye’de durum böyle de Orta doğu ve Afrika’da çok mu farklı? Zaten adamlar yanıyor, hava ısısının artışı doğal olarak en çok oraları etkiliyor.
Peki Türkiye çöl olma yolunda emin adımlarla ilerlerken Afrika’ya ne mi olacak?
Afrika yaşanmaz hale gelecek. Bu sebeple kitlesel bir göç dalgası yaşanacak güneyden kuzeye... Ve geçiş noktası da Türkiye olacak. Yani sadece kuraklık ve kıtlıkla değil, bir de göçle mücadele etmek zorunda kalacağız ortada. Avrupa Birliği sınırlarına duvar çekmeye başladı. Frontex adında bir örgüt kuruldu 2005 yılında. Bu örgütün emriyle her gece İspanya donanmasına ait bir gemi Atlantik Okyanusu’na, bir gemi de Akdeniz’e açıldığı söyleniyor ve Afrika’dan gelen göçmen kayıklarını kovalıyor. Buldu mu ne mi yapıyor? Buldu mu ne yapıyor tartışmasına 2005 yılında medeni İngiltere ‘Batırsın’ yanıtını veriyor...
Mülteciler Avrupa’ya göç yolu bulamayınca Türkiye’ye yönelecekler. Türkiye’de n başka gidecekler yerleri yok, Türkiye’den başka onlara kapısını açacak bir ülke yok. Bizim barındırmamız ve beslememiz gerekecek, zira Cenevre Anlaşması’na göre en az altı ay bu göçmenlere bakmak zorundayız.
Türkiye’de ortalama 1.5-2 derecelik bir ısı artışı bekleniyor 2055 yılına kadar, Marmara ve Karadeniz kıyıları dışında tarım yapmak mümkün olmayacak. Türkiye zaten tarım arazilerinin yüzde 50’sini kaybetmiş durumda. Erozyon bu hızla sürerse, ‘’küresel ısınma’’nın da etkisiyle 40 yıl sonra Türkiye’de tarım toprağı kalmayabilir. Çünkü ortalama 2 derecelik bir ısı artışıyla tahıl üretimi ortadan kalkıyor. Peki neresi tarım için elverişli hale geliyor? Kaçmayı düşünenler için söyleyeyim; Sibirya. Sibirya’da iklimde 2 ile 4 derece artış olacak. Yani bugünkü Sibirya geleceğin tarım alanları olarak öngörülüyor. 2065’te Afrika hiç yaşanamayacak bir kıta gibi görünüyor. 2095’te ise Afrika tümüyle terk edilmiş bir kıta olmak zorunda kalacağı söyleniyor araştırmalar sonucunda. Dünya genelinde insan müdahalesi sonucu 48 milyon kilometrekare tarım arazisi çölleşmiş. 110 ülke çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Zaten uluslar arası alanda tanınan 194 ülke var, yarısı çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya.
BM’nin İklim Paneli’nin hazırladığı 2025 ve 2035 yılı ısınma haritalarına Afrika açısından bakacak olursak aşağı yukarı 1.5-2 derecelik bir ısı artışı olacak. Bugün hâlâ Sudan’da Güney Darfur’da ve Batı Afrika’da bazı bölgelerde tarım yapılabiliyor ama çok kısa bir zaman sonra 2035’te yani 20 yıl sonra tarım için elverişli olmayacağı öngörülüyor.
1.5 – 2 derecelik ısı artışıyla böyle şey mi olur canım? Bak din kardeşim; Şu anda dünyanın yaz-kış, gece-gündüz ısı ortalaması 16 derece. 1.5 derecelik bir ısı artışı dendiğinde, bu ortalama ısının 1.5 derece artacağı anlamına geliyor. Orta yaz ısısı olarak ele alındığında gündüz 8-10 derecelik bir artış anlamına gelir ki, bu da kavurucu, çöl sıcakları demektir. Yani Suudi Arabistan sıcaklarını biz burada yaşayacağız Türkiye’de. Yani bu da Türkiye’nin güneyinde artık tarım yapılamayacağı anlamına gelir. Türkiye’de Akdeniz kıyılarında yaşanan sıcaklıklar ise Karadeniz kıyılarına kayacağı ön görülüyor.
Raporlara göre dünyada yaklaşık 1 milyar civarında aç insan var. Biliyoruz ki bunların yaklaşık 950 milyonu Afrika ve Asya’da yaşıyor. ‘’Küresel ısınma’’ sonucu açlık daha da artarsa buradaki insanlar göç etmek mecburiyetinde kalacaklardır. Peki nereye? Sömürü sonucunda zenginleşmiş yamyam Batı’ya!
Avrupa’ya göç etmenin yolları şu şekilde:
1- Kuzey Afrika’dan İtalya ve Malta’ya: Bu güzergâh, 2013’ten beri AB’ye kaçak göçün ve mülteci akınının merkezlerinden. Daha çok Sahra altı Afrika ülkeleri, Libya, Suriye ve Irak’tan kaçanlar kullanıyor. Frontex’e göre geçen yıl 170 bin 800 göçmen bu güzergâhı kullandı, bu yıl 1 milyona yakın göçmen bekleniyor.
2-Türkiye’den Yunanistan ve Bulgaristan’a: Midilli, Sakız, Kos ve Samos adaları başta, Türkiye kıyılarına yakın Yunan adaları göçmenlerce en çok kullanılan güzergâh. Çoğunluğunu Suriyeli, Iraklı, Afgan ve Somalili göçmenler oluşturuyor. Yunanistan’a ulaşanların büyük bir kısmı buradan Sırbistan’a ve Macaristan’a, oradan da Almanya başta Batı Avrupa ülkelerine göç ediyorlar.
3- Kuzey Afrika’dan İspanya’ya: Bu güzergâhı kullananların büyük çoğunluğu; Fas sınırında İspanya’nın Kuzey Afrika’daki toprağı olan Ceuta ve Melilla’dan yola çıkıp Cebelitarık Boğazı’nı geçerek İspanya’ya ulaşıyorlar.
Dünya şöyle bir meseleyle karşı karşıya; Cenevre Anlaşması’na göre göç eden bir mülteci en az 6 ay süreyle beslenmek, barındırılmak zorunda ve bu 6 ayın sonunda geldiği ülkedeki yaşam koşulları elverişli değilse asla geri gönderme şansınız yok. Yani açlık dolayısıyla bir insan göç etmiş, mülteci olmuşsa kesinlikle sınır dışı edemiyorsunuz. Cenevre Protokolü bunu söylüyor. Bu, AB ülkeleri için de geçerli tabi sadece bizim için geçerli değil. Örneğin Libya’dan İtalya’ya bir mülteci gelmişse, onu sadece İtalya değil, tüm AB ülkeleri beslemek ve barındırmakla yükümlü. En azından barınma ve beslemek zorunda. Euro Asia’nın 2011 raporuna göre, önümüzdeki birkaç yıl içinde Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya 1 milyon insanın göç etmesi bekleniyordu. Zaten bütün bunları yaşanacağı çok önceden bilindiği için adamlar AB içinde bir örgüt kuruyor. Örgütün adı: Frontex. Frontex AB’nin dış sınırlarını korumak için 2005 yılında kurulmuş bir örgüt. 2005 yılında bu örgüt kurulduğunda, Strasbourg’ta yapılan toplantıda Frontex polisleri, “Biz göçmen kayıklarıyla karşı karşıya gelirsek ne yapalım” diye sorduğunda İngiltere “Batıralım” yanıtını verdiği söyleniyor. Medeni diye övünen sömürücü yavşak AB, mültecilere bu gözle bakıyor. Fransa’daki o patlamalar silahlı saldırılar boşuna yapılmadı. Bu saatten sonra İngiltere’ye, Fransa’ya, İtalya’ya, Belçika’ya, Almanya’ya kim alacak gariban göçmenleri? Devletler zoraki alsa bile görecekleri muameleleri kestirebilecek hayal gücüne Yılkı alan herkes sahiptir zaten söylemeye gerek bile yok.
Tabi şöyle bir şey de var; bugün Afrika’da küresel ısınmaya bağlı açlık olmasının sebebi, son 200 yıldır kuzey yarıkürenin yani Amerika’nın ve Avrupa’nın endüstrileşmesidir. Yani bugün göçmen kayıklarını batıralım kararını alanlar o insanların zaten göçmesine neden olmuş ülkelerdir. Eğer endüstrileşme sonucu ‘’küresel ısınma’’nın etkisi bu kadar olmasaydı Afrikalılar da kendi topraklarını terk etmek zorunda kalmayacaktı. Sanayileşmeyle birlikte 19. yüzyılda ağırlıklı olarak kömür kullanıldı. Daha sonra da yine bir fosil yakıt olan petrolün kullanılmasıyla atmosfere salınan karbondioksit miktarı ciddi şekilde arttı. Bu konunun uzmanları ‘’küresel ısınma’’nın başlıca nedeni olarak karbondioksit salınımının olduğunu söylüyorlar.
Geçen sene toplam 22 bin "düzensiz göçmen kurtarılırken" bu sayı bu yılın daha ilk 7 ayında 27 bine ulaşmış. Havaların daha da ısındığı ve seyahatin kolaylaştığı Temmuz ayında bu sayı 10 bin olduğu söyleniyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) verilerine göre savaş, çatışma, işkence ve kötü muamele nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalan insan sayısı 2014 yılı sonu itibarıyla tüm dünyada 59 milyonu aştı. Avrupa Birliği’nin (AB) sınır kontrolünü yapan örgüt Frontex’e göre de 2015 yılının ilk altı ayında Avrupa’ya giriş yapan göçmen sayısı geçen yıla kıyasla yüzde 149 oranında artarak 153 bine ulaşmış durumda. O duvarları boşuna örmediler. O bambalar boşuna patlamadı Fransa’da. İngiltere de bile patlar o bombalar. Bir de Rusya’da patlarsa…
Yılkı Dergisinin 6. sayısında yayınlanmıştır.*